TARİH: 7 Mart 2009
GAZETE/DERGİ: Birgün
Ah şu ‘vintage’ Amerikan arabaları
Haftanın diğer filmi Watchmen gibi, burada da bir kafa karışıklığı var. O çok erkek değerler eleştirilirken yüceltiliyor, ırkçı şakalar aslında zararsız gibi gösteriliyor…
‘Gran Torino’ Ford arabalarının bir modelinin adıymış. Filmde bu model arabanın sahibinin adı Kowalski. Bir başka araba modeli daha vardır sinema tarihine geçen: Dodge Challenger. Bu model arabayı meşhur eden film ‘Ölüm Noktası’ydı ve orada da arabanın şoförünün adı Kowalski’ydi. Ki, Tarantino son filmi ‘Ölüm Geçirmez’de bu model arabaya bir saygı duruşunda bulunmuştu. Bu bilgileri, malumatfuruşluk yapmak isterseniz kullanın diye yazdım.
‘Gran Torino’nun Kowalski’si, ‘Ölüm Noktası’nın Kowalski’si gibi yaşadığı dünyaya temelden karşı ama farklı biçimde. İlk Kowalski anarşist-nihilist biriyken, yeni versiyonu ırkçı-nihilist biri. Yeni Kowalski bir ayağı çukurda bir Kore gazisi. Bizim itirafçı Kıbrıs gazisi tiyatrocumuz gibi Kore’de öldürdüğü adamların kabusuyla yaşıyor. Kore’de adam öldürürken sadece emirleri uygulamakla kalmamış, insiyatif de kullanmış. Ve asıl bu yüzden kendisinden nefret ediyor, başka her şeyden nefret ettiği gibi.
BİR BABA-OĞUL ÖYKÜSÜ
Kowalski’nin yaşadığı mahalle artık Laosluların yaşadığı, yoksullaşmış bir mahalle. Bir Beyaz Kowalski kalmış, mahallenin gerisi tümden Siyah ya da sarı ırktan olmuş. Başta paragöz oğulları ve torunları olmak üzere herkes Kowalski’nin ölümünü bekliyor. Derken Kowalski hiç de istemediği bir şekilde komşusu Laosluların (Hmong denilen bir etnik grup tam olarak) kahramanı oluveriyor. Çünkü evin küçük oğlunu kendisine musallat olan çetenin elinden kurtarıyor. Çocuğun ablasıyla arasında bir dostluk kuruluyor zamanla ve ardından çocukla bir baba-oğul ilişkisine giriyor Kowalski.
Kowalski nasıl harbi erkek olunacağını öğretiyor, bu yeni oğluna. Film, geçen haftanın Türk yapımı ‘Umut’u gibi bir babanın oğlu uğruna kendisini feda etmesinin öyküsüne dönüşüyor. Kowalski’yi canlandıran Eastwood, İsa benzeri, çarmıha gerilmiş gibi bir pozda kendini feda edip, kahramanlık yaparak güya bir şeyleri kurtarmış oluyor, güya çete sorununu çözüyor. Tıpkı haftanın diğer filmi Watchmen gibi, burada da bir kafa karışıklığı var. O çok erkek, çok maço değerler eleştirilirken yüceltiliyor, ırkçı şakalar aslında zararsız şeyler gibi gösteriliyor falan. Ve nihayetinde çözüm ve sorun, her şey bireysellik sınırları içinde kalıyor.