TARİH:  13 Ocak 2018
GAZETE/DERGİ: Birgün

Golden Globes Ödül Töreni’nde herkes cinsel tacizi protesto için siyah giyindi. Çocukluğunda cinsel tacize uğramış biri olarak bu protesto dalgasının arkasındayım. Elbette bu dalgadan şöhret için yararlananlar da oluyordur.

Fakat rahatsız edici bir şey var, o da kimsenin birey olmaya cesaret edememesi. Bugüne kadar aklınız, onurunuz nerdeydi? Ancak sürü halinde davranırsanız mı kendinizi güvende hissediyorsunuz? Bu kadar ünlü ve ‘güçlü’sünüz de yapabildiğiniz hep beraber susmak ve hep beraber konuşmak mı? Ödül töreninin ardından protesto edime sırası Woody Allen’a geldi. Yazılarımı okuyanlar bilirler, Allen’ın her filminin kendi çirkin davranışlarını meşrulaştırma girişiminin parçaları olduğunu yazarım yıllardır. Allen’ın bu kadar suçlu olduğunu mahkeme dosyalarını okuduğumda anlamıştım. O dosyalar yıllardır ortada. Ama buna rağmen bütün A sınıfı oyuncular Woody Allen filmlerinde oynamak için sıraya girerler, oynarlar da. Woody Allen’ın küçücükken taciz ettiği Dylan Farrow yanar yakılır ama kimse sesini duymaz. Mia Farrow elinden geleni yapar ama kimse duymaz. Duyar da duymazlıktan gelir…di.

Şimdi dalga döndü. Sürü yön değiştirdi. Dün Greta Gerwig ‘bugün bildiklerimi, dün bilseydim Woody Allen’ın Roma’ya Sevgilerle filminde oynamazdım’ demiş. Niye bilmiyordun ki? Çok mu meşguldün de, mahkeme tutanaklarını okumadın? Mira Sorvino da Dylan Farrow’a güzel bir mektup yazmış: ‘Seni, kendi koruması altındaki kırılgan bir çocukken yaraladığını söylediğin birinin, tekrar ve tekrar yüceltilmesini, ben ve benim gibi sayısız Hollywood mensubu tarafından övülmesini ve görmezden gelinmeni izlerken neler düşündüğünü hayal etmeye başlayamıyorum bile’ demiş. Çok güzel de neden bugüne kadar bekledin Mira? Geç gelen özür, özür olur mu? Sürünün harekete geçmesi mi gerekiyordu, küçük bir kız çocuğunu taciz eden yönetmeni dışlaman için?

Bütün bunların benim yaşadıklarımla da ilgisi var. Küçükken yaşlı bir eşcinselin tacizine uğradığımda, o dönemde yazın Yalova’da kaldığımız Devlet Üretme Çiftliği Kampı mensupları, olayı bilmelerine rağmen seslerini çıkarmamışlardı. Maalesef ailem de sessiz güruhun bir parçasıydı. Bir tek o sıralarda henüz ergen bir kız olan ablamı hatırlıyorum bana sahip çıkan.

Ablam ve Onat Kutlar öldürüldüğünde de katiline katil dememeyi sürdürerek ve hatta Fatih Akın gibi onu öven posterleri paylaşarak beni ve Onat Kutlar’ı değersizleştiriyorlar. Sizler katilimi yüceltirken benim nasıl hissettiğimi düşünmeye başlayacak mısınız bir gün? Sürü psikolojiniz buna hazır mı? Yoksa daha beklemem mi gerekiyor? Beni dışlamak ve aşağılamak, ulusalcı, faşist, milliyetçi diye yaftalamak daha kolay bugün, ordan yürüyün. Aman sürüden ayrılmayın, kurt kapar!

Beni faşistlikle suçlayanların dayandıkları bir söz var. Barthes söylemiş: ‘Faşizm konuşma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir’. Bu mantığa dayanarak benim faşist olduğumu söylüyorlar. Ablamın katilinin adının konmasını istediğim için ben de faşist oluyormuşum. Bir defa benim mecburiyet dayatma yetkim yok. Ne ceza ne de ödül verme mekanizmasına sahip değilim. Bu yüzden kimsenin özgürlüğüne halel gelmiyor, merak edilmesin. Ayrıca başka bir sürü şey daha söylenebilir ama bu yeter. Bazı şeylerin söylenmesinin bazı ödüllere ulaşmanın tek yolu olduğu bir yer var ama: Amerika. Son Golden Globes bunu bir kez daha gösterdi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com