TARİH: 27 Kasım 2010
GAZETE/DERGİ: Birgün
Erkeklik öldü mü?
Spot: Adam olamayan erkek sorunsalı başlı başına bir alt-tür yarattı Amerikan sinemasında. Adına bromance diyenler var. Birader romansı anlamına geliyor. Kadının ocağına ya da kucağına düşmeden önce yaşı kemale ermiş ama ergenlikten tam çıkamamış erkeklerin yolculukları konu alınıyor bu filmlerde
Dünyanın, çok ciddi bir krizle baş başa olduğunu düşünüyorum. Erkekler büyüyemiyor, olgunlaşamıyor, erkek rolünü oynayacak düzeye gelemiyorlar. Türk ve Amerikan filmlerine bakarak söylüyorum bunu. Kadınların ise kadın rolünü oynamakla ciddi bir problemleri var gibi gözükmüyor öte yandan. Bu farklılığın nedenini bilmiyorum. Aklıma gelen şeyler var ama…
Adam olamayan erkek sorunsalı başlı başına bir alt-tür yarattı Amerikan sinemasında. Adına bromance diyenler var. Birader romansı anlamına geliyor. Kadının ocağına ya da kucağına düşmeden önce yaşı kemale ermiş ama ergenlikten tam çıkamamış erkeklerin yolculukları konu alınıyor bu filmlerde. Kadınlar yan rollerde kalıyor çünkü ya kimse onları umursamıyor ya da onlar hayata hazırlar zaten. Ama erkeklerin bir ya da birçok derse ihtiyaçları var. (Türk sinemasındaki az gelişmiş erkekler ise ya Ödipal karmaşanın pençesinde anne ikameleri peşinde koşuyorlar ya da aseksüel bir sevimli ayıcık rolüne talip oluyorlar/talim ediyorlar)
Git Başımdan aslında tam bir karmaşa. Bu erkek dayanışması-dostluğu hikâyesi kimi zaman apaçık bir latan eşcinsellik öyküsü anlatıyor. Aslında bu erkeklerin kadınlarla ilişkiye, evliliğe vs hazır olacakları falan yok dedirtiyor. Çünkü en azından içlerinden biri eşcinsel. Diğeri ise… Kim bilir?
Baştan alalım: Evli bir mimar (Robert Downey Jr.)var, karısı hamile. Bir kabusumsu görüyor. Çocuğu doğmuş ama ortada bir ayı var ve bu ayı bebekle karısını ayıran göbek bağını yiyor. Hmmm!!! Kadın, mimarın karısı da; ayı kim, bebek kim, kopuş kimle kimin kopuşu?
Bir de oyuncu olma heveslisi çocuksu ayıcığımız var (Zach Galifianakis). İkili tesadüfen aynı uçağa biniyor, aynı uçaktan kovuluyor ve bütün ülkeyi baştan sona arabayla birlikte kat etmek zorunda kalıyorlar, yanlarında ayıcığın köpeği ve babasının külleriyle birlikte (Sonsuz Ölüm, Büyük Lebowski vs.)
Mimar gayet düz bir herifken, oyuncu heveslisi tam bir serseri mayın ve de köpeğiyle kırıtarak yürüyüşüne, arkadaşı yanında uyurken mastürbasyon yapmasına bakılırsa, eşcinsel. İkilinin nefretle başlayan ilişkileri elbette ki bir aşka dönüşüyor. Peki kocasını bekleyen hamile kadın ne ayak? Onun bu hikayede asli bir rolü yok! Erkekler maceralarını (birbirleriyle aşklarını) yaşarken, her şeyin kabul edilebilir bir çerçevede olmasını onlara borçluyuz. Bu çerçeve içinde mesela esrar çekmeye gayet güzel bir yer var ama esrar satıcılığı düzen dışı bir yerde. Esrar satıcılarının disiplinsiz ve sevimsiz çocuklarına şiddet uygulamak da meşru üstelik. Ben de güldüm, küçük bir çocuğun midesine sıkı bir yumruk indirildiği sahnede. İtiraf ediyorum.
Sonuç mu: Valla işin doğrusu Zach Galifianakis çok başarılı, hem güldürüyor hem de ağlatıyor ve filmi sürüklüyor. Senaryonun da zıvanadan çıkmış bir hali var ve bu hal de onu çok ciddiye almamızı engelliyor. Eğleniyorsunuz sonuçta. Derin düşünürseniz, işler sarpa sarıyor ama. Özgürlükçü muhafazakârlık gibi abuk bir şeyle karşı karşıya kalıyorsunuz.