TARİH:  17 Kasım 2012
GAZETE/DERGİ: Birgün


On binlerce ölüye rağmen…
Dağa çıkmayı, savaşmayı, öldürmeyi, şiddeti seçmeyi yücelten her filmden nefret ediyorum. Kürt versiyonlarından da, Türk versiyonlarından da…

Bu film keşke hiç çekilmemiş olsaydı, ben de keşke hiç seyretmemiş olsaydım. “Dağ” hakkında açıkçası yazmak istemiyorum. Çünkü bu filmin yapılmış olması, barışa yönelik beklentimi zayıflatan bir şey. Bu filmi yapanlar kafalarında Türkiye’yi çoktan bölmüşler ama böyle yaptıklarının farkında değiller. Onlar için sapıklık düzeyinde kötü olan ve bu kötülüğünün hiçbir açıklaması olmayan PKK var bir yanda, diğer yanda da kahraman Türk askerleri var. Orduda savaşanla, PKK tarafında savaşanların aynı ülkenin vatandaşları olduğu gerçeği sanki bu filmin yapımcılarının bir kez bile akıllarından geçmemiş gibi. Nasıl ve neden böyle bir iç savaş yaşandığı filmin ilgi alanına girmiyor. Onlar için iyiler ve kötüler arasında bir savaş var, o kadar. 

Film, dağda tek başlarına bir grup PKK’liyle savaşmak zorunda kalan iki Türk askerinin hikâyesini anlatıyor. Geri dönüşlerle veya birbirleriyle sohbetleriyle bu iki askerin geçmiş hayatları hakkında da bir şeyler öğreniyoruz. Geçmişe dair bu bilgiler askerlik dışında hayatta anlamlı pek bir şey olmadığı gibi bir sonuca ulaştırıyor bizi. Hayatta iki tür erkek var: Birisi askerlikten yırtmaya çalışanlar, biri de çıkıp savaşanlar. Tabii ki film savaşanlardan yana.

Bu savaş olmak zorunda mıydı, bu savaşa neden olan koşullar neler ve değiştirilemezler mi? Bu sorular filmde yoklar. Zaten soru ve cevap belli, kötüler var ve yok edilmeleri gerek.


Filmin sonunda çok etkili bir plan var. Dağ görüntüsünün üzerinde, iç savaşta ölen askerlerin adları geçiyor. İnsanın aklı almıyor, bu kadar çok ölü genci. Bir de adları yazılmayan Kürt gençleri var. Bir de savaşla alakası olmadığı halde öldürülen Türk-Kürt siviller var. Bu kadar çok insanın ölümüne neden olan bu savaşı aynı yöntemlerle sürdürmek nasıl hala düşünülebilir, anlamak zor. Ama işte görüldüğü üzere, düşünülüyor.
Dağa çıkmayı, savaşmayı, öldürmeyi, şiddeti seçmeyi yücelten her filmden nefret ediyorum. Kürt versiyonlarından da, Türk versiyonlarından da… Militarizm ve ayrımcılık çıtasını yükselten “Dağ” şimdilik birinci sırayı almış durumda.  Leni Riefenstahl, faşist sinemanın anasıdır. Onun oyuncu olarak yer aldığı ilk filmleri de yoz şehir hayatı ile doğada yaşamın güzelliği arasındaki karşıtlıktan söz eder ve dağlara özel önem atfeder. Zaten ikinci filminin adı da “Kutsal Dağ”dır. Yerli “Dağ”ı seyrederken aklımdan bunlar da geçiyordu. Dağı yüceltenlerin bir kan bağı olduğunu düşünüyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com