TARİH:  27 Ekim 2012
GAZETE/DERGİ: Birgün  

Altı öykü, Üç yönetmen  

Wachowski Kardeşler’in hep isyankar, hep politik bir yanları oldu. Tom Tykwer biraz daha flu bir yönetmen. Bu üç yönetmen yani Andy ve Lana Watcowski ile Tykwer başka örneğini hatırlamadığım bir işbirliğine girmişler ve Bulut Atlas’ını birlikte çekmişler. Gerçi aynı sahneleri üçü birden çekmemiş, Watchowski’ler beli bölümleri, Tykwer başka belli bölümleri çekmiş. Bulut Atlası büyük felsefi iddiaları olan bir film. Büyük derken, derin demiyorum. Daha çok new age tanımına uyacak cinsten, ruhani iddialar bunlar. Ve tabii filmin isyandan yana olan güzel bir yanı da var. Ama anlatılan hikayelerin bütününe bakınca pek de umut yok. Tarih bir şekilde tekerrürden ibaret. Mücadele hep var ama ezen-ezilen ilişkisi baki kalıyor.   Bulut Atlası iç içe geçmiş altı öykü anlatıyor. Bu öyküler geçmiş, günümüz ve gelecekte geçiyorlar, yüzlerce yıla yayılıyorlar. Temel bir fikir var film boyunca söylenen: “Hayatlarımız bize ait değildir. Geçmişte ve bugünde başkalarına bağlıyız. İşlediğimiz her suç ya da yaptığımız her iyilikle geleceğimizi doğururuz.” Kitabın yazarı David Mitchell ise “Kitaptaki bütün karakterler, biri hariç aynı ruhun yeniden doğuşlarıdır ve bu bir doğum iziyle simgelenir. Bu insan doğasının evrenselliğinin bir sembolüdür. Kitabın teması birilerinin ötekileri avlayarak, harcayarak yaşamasıdır, insanların insanları, grupların grupları, kabilelerin kabileleri, ülkelerin ülkeleri…”   Çok enteresan sözler değil bunlar doğrusu. Soyut ve bulanıklar. Yeniden doğum, insan doğası, ruh elbette hepimizin kullandığı ve kullanacağı kavramlar ve bunları kullanınca bir yerlerden bir doğruya dokunursunuz. Başkalarının hayatına bağlı mıyız? Evet, elbette. Ama bu bize içinde yaşadığımız toplumsal ilişkiler hakkında ne bilgi verir? Geçmiş bugünü belirler mi? Tabii ki. Ama geçmiş işlenen iyilikler ve kötülüklerin toplamı mıdır? Ruh nedir peki, insan doğası nedir? Neden biri iyiyken diğeri kötüdür? Tarih evet, sömürünün de tarihidir. Birileri diğerlerini sömürmüş, avlamış, harcamıştır. Ama nedir bunun dinamiği?   “Bulut Atlası”nın hikayelerini anlatmayı anlamlı bulmuyorum. İnternette bulunulabileceği gibi, hatırlanmaya değer öyküler de değiller bunlar. Kölelilik, eşcinsel aşk, güçlünün güçsüzü ezmesi üzerine öyküler bunlar, pek yeni bir şey söylemeyen ve pek akılda kalmayan. İçiçe bir kurgu yerine, kronolojik bir kurgu izlese film bence öyküler daha fazla iz bırakırlardı. Sonuçta isyandan ve erdemden yana durmasına ce iyimser olmaya çalışmasına rağmen, oldukça umutsuz bir film “Bulut Atlası”. Çünkü filmin “insan doğası” dediği şey değişmiyor ve görünen o ki, yıllar sonra durum pek de parlak olmayacak. Filmin gösterdiği umut ışığı, ne yazık ki ne inandırıcı ne de güçlü. Bu anlamda amacına hizmet eden bir film de olmamış “Bulut Atlası”, eğer o amaç politik bir direniş çağrısıysa. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com