TARİH:  22 Şubat 2014

GAZETE/DERGİ: Birgün

Şarkı söyleyen kadınlar 

Kutsal abdallar ya da aptallar 

Şarkı Söyleyen Kadınlar, inanca ve inançsızlığa, iyiliğe ve kötülüğe dair bir film… “Beş Vakit’in, “Kosmos’un, Jin’in vb büyüleyici yanları vardı. ŞSK sanki biraz aceleye gelmiş ve Reha Erdem filmlerinin sahip olduğu estetik düzeyin, görsel-işitsel etkileyiciliğin altında seyrediyor.

Yönetmen: Reha Erdem Oyuncular: Melisa Akman, Philip Arditti, Aylin Aslım Ülke: Türkiye  

“Çatlaklar kutsaldır çünkü ışığı sızdırırlar” diye bir laf var, Leonard Cohen’e atfedilen. Aslında bunun sanırım bayağı da uzun bir tarihi var. İslam’da abdallar, Hıristiyanlık’ta kutsal aptallar, Leyla’nın Mecnun’u, Deli Dumrul, Plato’nun aşk için “theia mania” yani “kutsal delilik” demesi, Dostoyevski’nin “Budala”sının kutsal sara hastalığı… Varoğlu var. 

Sinemada kutsal aptal portresinin en ünlü örneği, herhalde Dreyer’in “Ordet”indeki (“Söz”) yarım akıllıdır. Bu yarım akıllılık, bu meczupluk hali, akıllıların ulaşamayacağı bir tür saflığa işaret eder. Onlar, Tanrı’yla doğrudan iletişim kurabilen ve ölüyü diriltebilen özel varlıklardır. Abdallar gibi. Kosmos gibi, belki biraz Jin gibi, “Şarkı Söyleyen Kadınlar”ın Esma’sı (Binnur Kaya) gibi. Aşıklar, yürekten sevenler gibi. 

Merak eşlik etmiyorsa olmuyor 

Carlos Reygadas da “Sessiz Işık” adlı filminde Dreyer’e selam göndermişti. Reha Erdem bunu birkaç filmdir yapıyor sanki. Dreyer’in filmine hayranlık beslemek için çok neden var. Ama Tanrı inancı bunlardan biri değil kanımca. Reha Erdem’in filmleri için de aynı şey söyleyebilirim. Biçimsel olarak çok beğendiğim Kosmos mesela içerik olarak bana hitap etmemişti. Metafizik beni ilgilendirmiyor. Merak etmiyorum, anlam veremiyorum, ilgi duymuyorum. Başka ne diyeyim? Bu durumdan gurur da duyuyorum üstüne üstlük, değişmeyi hiç düşünmüyorum. 

İnsana dair her şeyi anlamaya çalışmak lazımsa da, buna doğal bir merak da eşlik etmeli.  Merak eşlik etmiyorsa olmuyor. Ama meselem Erdem sinemasının giderek daha metafizik bir çizgiye kaymasıyla sınırlı değil. “Beş Va kit’in, “Kosmos”un, Jin’in vb. büyüleyici yanları vardı. Ben sinemada en çok psikolojik derinliği olan karakterler gördüğümde, iyi oyunculuklara şahit olduğumda mutlu oluyorum. Erdem sineması karakter değil, figürler üzerine kurulu. Erdem sinemasıyla böyle de bir uyuşmazlığım var. Buna rağmen dediğim gibi birçok filmini çok beğendim. Fakat ŞSK sanki biraz aceleye gelmiş gibi. Reha Erdem filmlerinin sahip olduğu estetik düzeyin, görsel-işitsel etkileyiciliğin altında seyrediyor. 

Yok ediliş can çekişiyor 

Film bir yanıyla Bela Tarr’ın “Torino Atı”nı hatırlatıyor. “Torino Atı” dünyanın son 7 gününü anlatıyordu. Yaratılışın tersine yok edilişin son günleri. Yok edilişin başlangıcının ilk işareti (yanlış hatırlamıyorsam) atın ahırdan çıkmaya direnmesiydi. ŞSK’de de ilk atlar ölmeye başlıyor. Bir deprem korkusu içinde ada halkı anakaraya göç ediyor (deprem “Korkuyorum Anne”de vardı). Karanlık bir dönem ada için. Bir avuç insan adada kalıyor. Kötü baba sorumsuz oğul, kutsal çatlak Esma, işkenceci doktor, genç kız Meryem… 

Kadınlar Tanrı’ya daha yakın varlıklar, daha saflar, daha iyiler. Erkekler ise kötülüğe daha meyyaller. Erdem sinemasında daha önce de örneklerine rastladığımız bir durum bu. Erdem’in genç kız figürlerinde kendisini anlattığını söylemek de mümkün ki sanırım kendisi de bunu söylemişti. 

İyiliğin ve kötülüğün resmi 

ŞSK’nin en rahatsız edici yanı ise davudi bir dış ses’in söylediği ve anlamadığım sözler. Allah’la başlayıp Allah’la biten bu sözleri yazılı verseler de muhtemelen anlamam zaten. Ya da ilgilenmem. Ama bu hayatın hikmetini açıklar tondaki sunuş rahatsız ediciydi. Tamamen iyi niyetli ve azami saygıyla çizilmiş olduğuna emin olduğum kayıp annesi tipi de ne yazık ki rahatsız ediciydi. 

Velhasıl-ıkelam, inanca ve inançsızlığa, iyiliğe ve kötülüğe dair bir film ŞSK. Dünyanın fiziksel koşullarının saf bir yürekle (ki bir miktar kafadan çatlaklığı da gerektiriyor) aşılabileceğini vaaz eden, metafizik bir bakış açısına sahip. Kafadan çatlaklık tamam da, saf bir yürek sahibi olmam imkânsız göründüğü için kendi adıma, önümüzdeki filmlere bakalım diyorum. Belki benim gibiler için de bir kurtuluş yolu vardır. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com